Şifacının Gerçek Rolü ve İyileşme Üzerine
Türkçeye çeviren: Sema Bulutsuz
For the English version click here.
Hiçbir şifacı bir başkasını doğrudan iyileştiremez. Şifacı bir titreşim yayar ve iyileşmeyi temsil eden bu titreşimi istediğin teknikle başkalarıyla paylaşır. İyileşmek isteyen kişi ancak bu titreşime ayak uydurabilirse iyileşebilir. (..) Şifacı bu kişilerden sorumlu değildir. Şifacı kendisi olmak ve başkalarının kendilerini iyileştirmelerine izin verecek durumun kendisindeki örneğini görmeleri için onlara bir seçenek sunmakla sorumludur. Gerisi onlara kalmış.
Bashar
Bashar’ın şifacının rolüne ilişkin bu mesajından esinlenerek bir makale yazmak istedim. Makale, bu esinlenmeye ilişkin düşüncelerden oluşuyor. Darryl Anka aracılığıyla bize ulaşan fizikötesi bir varlık olan Bashar, zaman, uzam ve sağaltmaya ilişkin bildik anlayışımızı aşan bir perspektif sunuyor.
Bütüncül sağlık dünyasında şifacının rolü genellikle yanlış anlaşılır. Çoğu insan şifacının başkalarını iyileştirebilecek bir güce sahip olduğuna inanır. Oysa gerçek durum bu kadar da basit değildir. Şifacı, kimseyi doğrudan iyileştirmez. Ama kişilerin kendilerini uyumlu hale getirebileceği bir ortam sunar.
Şifacının Rolünü Anlamak
Şifacının yaptığı işin özünde, sağaltımın bir iç süreç olduğunu anlamak yatar. Şifacı, bir bütünlük ve denge durumunu yansıtan yüksek bir frekans ya da titreşim sunarak iyileşmeye rehberlik eder. Bu titreşim, iyileşmek isteyene dışarıdan yüklenen bir güç değildir.
Şifacı önce enerjisini yüksek bir titreşime getirir. Bu konum, gerçekleşecek sağaltım sürecinin temelini oluşturduğu için çok büyük önem taşır. Şifacı bu frekansa ulaştığında sadece enerjisini değiştirmekle kalmaz, daha büyük ve kozmik bir iyileştirici güç kaynağıyla uyum içine girer.
Bu yüksek titreşim hali, şifacının dengeli bir enerji alanı yaratmasını sağlar. Güçlü ve uyumlu olan bu alan içinde denge, uyum ve iyilik enerjileri artar. Burası sıradan gerçekliğin ötesindedir. Bu alanda alışılmış zaman ve uzam kısıtlamaları ortadan kalkmaya başlar ve daha derin iyileşme ve dönüşümlere yer açılır. Şifacının niyeti ve harekete geçirilen kozmik enerjilerle dolu olan bu alan, iyileşmek isteyen kişi için güçlü bir sığınaktır.
Kuantum alanında her şey birbiriyle bağlantılıdır ve zaman ve yer sınırlamaları ortadan kalkmıştır. Şifacı, aralarındaki fiziksel uzaklık ne olursa olsun, bu dengeli enerji alanında danışanıyla bağlantı kurabilir. Bu karşılıklı bağlantıda olma durumu, fiziksel yakınlık olmadan da iyileşmeye izin verir.
İyileşme Süreci
Şifacı, iyileşmek isteyen kişiyi bu dengeli alana yerleştirir. Kişinin enerjisinin, daha yüksek frekanstaki iyileşme alanında titreşebildiği bir bubble olarak düşünebiliriz bunu. Bu bubble içindeki enerjiler, fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal düzlemlerde etkileşime girerek dengesizliğin esas nedenini ortaya çıkarır ve genel bir iyileşmeye yardımcı olur. Yine de iyileşme sürecinin, iyileştiren ve iyileşmek isteyenden oluşan ikilinin ortak çabasıyla gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Şifacının tek başına başardığı bir şey değil, iki tarafın da iyileşmeye katkıda bulunduğu bir süreçtir bu.
Aşırı Sorumluluğun Getirdiği Tuzaklar
Danışanlarımdan biri sürekli olarak sağlığının çok kötü olduğundan, mutsuzluğundan ve doğduğu günden beri şansız olduğundan söz ediyordu. Sanki mutluluğu kabul etmek istemiyor ve belki de olumlu gelişmeleri hak etmediğini düşünüyordu. Her buluşmamızda bu düşünce biçimini olumlu yönde değiştirmeye ve baştan ayağa tüm enerjisini temizlemeye çalıştım. Ama her buluşmadan sonra kendi dengemi kaybettiğim, kimi zaman da ancak birkaç gün dinlenerek atabildiğim yorgunluklar yaşadığım oluyordu. Bu hasta sayesinde mesleğimin en büyük derslerinden birini elde ettim.
Şifacıların karşılaştığı en önemli güçlüklerden biri, sonuçlardan kendilerini sorumlu tutan bir anlayış anlayışa sahip olmalarıdır. Bu inanç, gereksiz bir sorumluluk yüklenen şifacının aşırı yorgunluk ve düşkırıklığı yaşamasına neden olabilir. Gerçek iyileşme ise, şifacının temel sorumluluğunun kendi dengesini korumak olduğunu kavraması ve sonucun ne olacağını düşünmeden bunu başkalarına sunmasıyla sağlanabilir.
Bu daha tarafsız yaklaşımla, şifacı kendi yaşam gücünü başkalarına aktarmaya kalkmadığı için enerjisini koruyabilir. Bu yaklaşım, iyileşme sürecinin hem şifacı hem de iyileşmek isteyenin hayati bir rol oynadığı ortak bir yolculuk olarak yaşanmasına izin verir. Şifacılar, yaptıkları işin sonucundan değil kendi dengelerini koruyarak bu dengeyi bir armağan gibi kendilerinden almaya hazır olanlara sunmaktan sorumludur.
Egoyu Gözlemlemek
Şişkin bir ego iyileşme sürecine engel olur. Şifacının egosu iyileşme sürecine yoğunlaştığında tedavinin başarısını zayıflatacak çeşitli engeller çıkarabilir. Aşırı aktif bir ego, şifacıyı iyileşmenin sonucundan kendisini sorumlu görme gibi duygulara ve sonuca odaklanmaya yöneltebilir. Sonuca bağlanma, yardımcı olmaya çalıştıkları kişinin doğal olarak iyileşmesine izin vermek yerine kendi arzu, beklenti ve kararlarını ona yansıtma gibi sonuçlar yaratabilir.
Ayrıca şişkin bir ego, şifacının kendisini evrensel iyileştirme enerjisi ileten kişi olarak görmek yerine, iyileştirme gücünün tek kaynağı olarak görmesine de yol açabilir. Bu düşünce biçimi enerjinin doğal akışını engelleyip etkisini azaltabildiği gibi, şifacının tükenmesine de neden olur. Ego, kişiyi kendi değerinin anlaşılması ve kabul edilmesi gibi arzulara da sürükleyebileceği için, şifacının dikkatini iyileşmek isteyen kişinin gerçek ihtiyaçlarına yönelmekten alıkoyabilir. Etkili bir iyileşme süreci için şifacının alçakgönüllü olması, sorunu çözen kişi değil kolaylaştırıcı olduğunu kavraması ve egonun etkisine kapılmadan açık ve kendi merkezini koruyan bir tutumu benimsemesi gerekir.
Bireyin Kendi İyileşmesindeki Rolü
Bu dengeli alanın yaratılması iyileşme sürecinin sadece bir parçasıdır. İyileştirilecek kişi bu alana yerleştirildikten sonra, kendi katılımı hayati bir önem taşır. Bu alanda olmak yetmez, bilinçli olarak bir değişme iradesi ve iyileşme isteği göstermeleri gerekir. Bu istekler içinde olmak, aynı zamanda değişime açık ve hazır olmayı da gerektirir ve kişi ancak o zaman sağaltıcı enerjiler içinde olmaya bilinçli olarak izin verebilir. Bu etkin katılımla sağaltıcı enerjiler daha verimli çalışır ve daha derin değişimler gerçekleşebilir.
Danışanlarımdan biri, değişime direnen bir düşünce yapısına sahipti. Durumunda hiçbir değişik olmadığını fark ettiğimde değişme fikrine direnç gösterip göstermediğini sormaya çalıştım. En basit bir değişim düşüncesinin bile kendisini boğuluyormuş gibi hissetmesine yol açtığını kabul etti. Bu deneyim bana, kimi bireylerin değişime bir iç direnç gösterdiklerini ve onları neredeyse felç eden derin bir değişim korkusu yaşadıklarını gösterdi. Böyle durumlarda bu direncin sadece niyet etmekle kırılamayacağı, sadece kendilerinin başlatabileceği derin bir iç değişim gerektirdiği ortaya çıktı.
Mucizelerle Dolu Kuantum Alanı
Kuantum alanı sürprizler ve mucizelerle doludur. Her şeyden önce, bu alandaki yüksek titreşimli enerjiler ani ve beklenmedik değişimler yaratabilir. Bilinçli zihnin sınırlamaları dışında çalışan bu alan, her şeyin mümkün olduğu kuantum alanındaki sınırsız olasılıkları harekete geçirebilir.
Bu bağlamda mucize, doğaüstü olaylar (ki böyle olaylarla da karşılaştım) biçiminde değil, kişilerin gerçek doğaları ve yüksek amaçlarıyla aynı titreşime girdiklerinde ortaya çıkan derin ve daha ince değişimler olarak anlaşılmalıdır. Kuantum alanında bu değişimler, yaygın inançlarla açıklanamayacak biçimlerde ortaya çıkabilir ya da iyileşme düşünüldüğünden daha hızlı ve akla gelmedik biçimlerde gerçekleşebilir.
Kuantum alanı, dönüşüm tohumlarının atıldığı bir alandır. Şifacı, yüksek frekanslı bir duruma geçip dengeli bir alan yaratarak bu süreci başlatır. Ancak, iyileşmenin nihai sorumluluğu, bu alana kendini tamamen açan kişiye aittir. Mevcut enerjileri kucaklayıp sürece aktif olarak katılan kişi, kuantum alanının sunduğu sürprizlere ve mucizelere kendini açar. Bu kutsal alanda, şifa ve dönüşüm, değişimlere açık olunduğunda sadece mümkün değil beklenen bir durum haline gelir.
Değişime direncin nasıl giderilebileceğini soran okurlara, herkes için kolay olmasa da dönüşümün, ancak kişinin güçlü bir değişim niyeti ve arzusuna sahip olmasıyla gerçekleşebileceğini söyleyebilirim. Direnci, anahtarı olmayan bir kilit gibi düşünün: bu direncin varlığını kabul edip ondan kurtulmadan gerçek bir iyileşme olamaz. Bu direnç genellikle bilinmeyene duyulan derin bir korkudan, insanların gelecekte nasıl bir benliğe sahip olacaklarını bilememelerinden kaynaklanır.
Bu korkuyu ortaya koymak ve direnci kırmak hayati bir önem taşır, çünkü gerçek sağaltım ancak o zaman başlar.